Melahat Altundağ: Habitat

Habitat 50x70

Habitat

Doğa ve insan ilişkisi yüzyıllar boyu düşünürler ve sanatçılar tarafından irdelenmiş, sanatta esin kaynağı; bilimde ve ise güncelliğini koruyan araştırma
konularından biri olmuştur. İnsanoğlu ilkel dönemlerde doğayı kudretli bir güç olarak görmüş, bu kudretten korunmak için ilk olarak büyüsel amaçlarla mağara duvarlarını resimlemekle başlamıştır. Ancak hızla gelişen dünya düzeninde insan aklı; kendisini, doğa ve parçası olan tüm canlılardan üstün tutmaya başlayarak, ekolojik sisteme karşı yıkıcı bir tutum sergilemiştir. İnsan doğayı, kendi iradesi ve denetimi altına aldığını düşünerek aslında kendi yaşamsal alanını sınırlandırdığınınfarkında değildir. Tüm doğa varlıklarının ihtiyaç duyduğu bir habitatı, yaşamsal alanı vardır. Habitat; tüm canlıların yaşamlarını sürdürebilmek için temel gereksinimlerini karşılayabildiği çevre anlamındadır.

Literarürde Habitat’ın insan için yapılan tanımı ise yaşanabilir bir ortamdır. Bu ortam, günümüzde insanın uygarlaşma isteğiyle oluşmuş, doğadan parçalarla kompoze edilmiş sistemli bir yaşam düzenidir. Bu sistemli düzene “kentleşme” denilmektedir. Ağaçlar sökülür, verimli tarlalarda beton binalar yükselir. İnsanı ezen yüksek yapılara eklemlenmiş, sentetik bir natür oluşturulmaya çalışılır. Bu şematize yaşam alanları, doğadan saksıya dikilmiş kadrajlarla, aslında birer “natürmort” niteliği taşımaktadır. Yaşamsal temel ihtiyaçlarını doğadan karşılayan insan, teknoloji, sera gazları, betonlaşma ve tüketim kültürü ile birlikte kendi biyolojik yaşam alanını yani habitatını da yok etmeye başlamıştır.

Melahat Altundağ; Bolu’lu bir sanatçı olarak insan ve doğa uzlaşmazlığının tanıklarından biridir. Kendi yaşadığı coğrafyanın doğal zenginlikleri, modern insanın henüz ihtiyaç duymaya başladığı doğa ile geçişik sade bir yaşam kültürü içinde yetişmiştir. Sanatçı, büyüdüğü ve yaşadığı Bolu’nun; ülkemiz
metropollerine öykünen(!) kentleşme sürecinde ekolojik sisteminin de keskin değişimine tanık olmuştur. Bu değişim, sadece yeşilin azalması değil, insanın en temel gereksinimlerini karşılayan doğal kaynakların yok olmaya başlamasıdır. Sanatçı, bu yitimi son dönem çalışmalarında hicivle yansıtmaya çalışmıştır. Bu hiciv, kimi zaman sadece birer ahşap levhadır, yeşermeye can bırakılmamış… İnsanın doğaya karşı olan paradoksal tutumu, sanatçının seramiklerinde plastik bir dille izleyiciye aktarılmaya çalışılmıştır.

Yrd. Doç. Senem Aker Ensari

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.