Temsilin Yeniden Tezahürü ve “Catharsis”
Resim tarihi boyunca belgeci yaklaşımıyla merkeze oturan figür, değişen teknolojik koşullardan dolayı, yerini bir süreliğine soyuta bırakmış, 1960’lardan sonra önceki sınırlarını da aşarak yeniden kendi gündemini yaratmayı başarmıştır. İşte bu kendi sınırlarını aşma sürecinde figür, ya bedenin kendisi olarak doğrudan fiziksel, ya da sanatçının duygu durumunun dışavurumu olarak ruhsal yansımasını bulmuştur. Böylece Zeuxis’in üzümlerinden günümüze kadar farklı boyutlarda tartışma zemini bulan mimesis olgusu, sanatta oluşan bu yeni temsil alanında yeniden tezahür etmiştir.
Bu tezahürün iç dünya ile nasıl ilişkilendiği çağdaş sanat dünyasındaki figürcü yaklaşım örneklerine ek olarak, Ziba Pakzad’ın resimlerinde de açıkça görülmektedir. İçinde olmaktan mutlu olduğu kolaylıkla fark edilen fantezi dünyasının figürlerini, bir birleriyle ve izleyiciyle konuşturarak insan ve toplum ilişkilerini sorgulama çabasıyla sanatçı, figürlerinin düş ve gerçek dünyalar arasındaki “gel-git” durumuyla izleyiciyi de bu ikilemin içine çekmektedir. Her ne kadar bu çabada bir iç dünya hesaplaşması ön plandaymış gibi görünse de figürlerinin portrelerinden, sanatçının dış dünyasında olan bitene ilişkin kaygılarını okumak mümkündür. Abartılı baygın bakışlar, keskin dişler ve hayvani uzuvlar, Ziba’nın figür dünyasındaki fantezi kodları yansıtması açısından dikkat çekicidir. İlk bakışta ürkütücü bir izlenim veren bu figüratif yaklaşım, resmin atmosferini belirleyen yüksek kromalı renklerin, figürlerin kendi aralarında kurdukları sıra dışı iletişimin ve ikincil figüratif elemanların fark edilmesiyle adeta alternatif bir oyun alanına dönüşmektedir.
Gerek yaratım sürecindeki sancıları, gerekse izleyiciyle paylaşıldıktan sonraki direnciyle Ziba Pakzad, saf, hesapsız, bir o kadar da meydan okuyan bir duruş göstermektedir. Bu duruşuyla sanatçı, zaten sanatın içinde barındırdığı “mimesis”e katkı olarak, yaratıcı benliğin arınmasına karşılık gelen kendi “catharsis”ini de gerçekleştirmektedir.
Reşat Başar