“Sevgili Mehmet” Anı Sergisi
16 Şubat 2020 – 18:00
Memed’in Sergisi
Henüz 99’a yeni girmiştik. Kocaeli Üniversitesine geleli birkaç ay olmuştu daha. O yıllarda üç tane bölümümüz var henüz: Resim, Müzik ve Fotoğraf. Toplasan belki de on kadar öğretim elemanı. Resim bölümünde desen derslerine girmeye başlamıştım. Açıkçası öğrencilerin de benim de dersten tat aldığımız söylenemezdi. Birbirimizi yeni tanımamıza yorduk önce, ama zaman ilerledikçe bir rutinin içinde kaybolduğumuzu fark ettik. Her ders nesne etüdü yapmak ya da bir öğrenciyi model olarak feda etmek bu rutinin temel sebebiydi. Sümerbank işçi lojmanından bozma atölyenin tam ortasındaki, adeta oda misali büyüklükteki kolonun atölye sakinlerinin “görsel iletişim”ine müdahalesi de eklenince, derslerin tadı tuzu hiç kalmıyordu.
Ben de öğrenciler de bu rutini hareketlendirmek için bir çözüm arayışındaydık hep. En önemli sorunumuzun “model” olduğunu biliyorduk, ama uygun bir model bulamıyorduk. Fakülte kurulalı henüz bir yıl olduğundan, desen dersinin model sorununa sıra gelmemişti, onca sorun varken. Sonunda çabalarımız sonuç verdi ve bir gün Memet çıkageldi Hereke’ye. Kısa bir görüşmeden sonra odamın hemen yanındaki atölyeye geçtik. Öğrencilerimle tanıştırdım, ayaküstü sohbetin ardından “ne zaman başlıyoruz?” sorusu geldi Memet’ten. “Hemen mi?” bakışı dolaştı öğrencilerle aramızda, bir hazırlık, belki bir tören bekliyorduk sanki. Ama Memet’in sorusuyla da rahatlamıştık açıkçası. “İstersen şimdilik giysilerinle poz ver” dedim. “Böyle durabilirsin, çocuklar alışıncaya kadar”a karşılık, “hocam ne alışması, ne olacaksa olsun” dedi ve büyük bir ciddiyetle ilk pozunu aldı Memet. O andan itibaren atölyenin düzenini, disiplinini ele almış, Kocaeli Üniversitesi’nde çalıştığı yıllar boyunca hiç bırakmamıştı.
İşine saygısıyla, öğrencilerimizle kurduğu düzeyli iletişim anlayışıyla içimizi rahatlattı hep. Yıllar içinde aramızda karşılıklı ciddiyetin eksik olmadığı, birbirimizden beklentilerimizin yok sayılmadığı, “iş”in gereğinin öncelikli olduğu bir dostluk gelişti. Ders içinde olsun, idari anlamda olsun yaşadığı sorunları çözmek için “çözerseniz siz çözersiniz” ilk cümlesiyle en son bana gelirdi. O kadar kibar söylerdi ki bunu, çözülmemesi mümkün olmazdı.
Yıllar geçip, o okuldan ayrıldıktan sonra yaşadığım sıkıntıları üzüntüyle ve içtenlikle dinledi, nezaketle önerilerini sıraladı, dostluğuyla rahatlattı beni. Benden sonra yaşadığı sıkıntıları paylaştı, vefasızlıklara, hoyratlıklara, anlayışsızlıklara nasıl maruz kaldığını anlattı.
Maruz kaldığı şeylerden mi açılmıştır bilinmez, içerde açılan “yara”dan o zaman söz etti bana. Böbreğindeydi, küçük bir şeydi… Küçük bir ameliyattan sonra iyileşip hemen dönecekti. Güzel şeyler olacaktı, iyi işler yapacaktık birlikte, şimdi anısına sergisini yaptığımız bu mekânda.
“Başarılı” bir ameliyat sonrası, “çok iyiyim, başlayalım” sevinci kısa sürdü. İkinci ameliyat ve tedavi, tedavi… Hep haberleşiyorduk, iyi olduğunu, daha iyi bir doktor bulduğunu söylüyordu telefonda, giderek incelen ve kısılan sesiyle. Gitmeden kısa bir süre önce hastanenin birinde görüşmüştük. “Yaparsanız siz yaparsınız” dedi, “çocuklara bir atölye açmak istiyorum, bir de benim model resimlerimden oluşan bir sergi”. Ben bunların zamanını, yerini kafamda çevirirken ekledi: “Ben vefat ettikten sonra…”
Şaşkınlıkla, hayretle ve boğazımdaki düğümle “olur mu öyle şey” diyebildim beli belirsiz, kendimi dışarı attım. Vedalaşmışız meğer.
Prof. M. Reşat Başar
Sanatçılar
Ali Emrah Kökkaya
Asuman Atakuman
Aysun Koca
Ayşenur Bulut
Banu Zeliha İnan
Begüm Antalya
Bige Gürses
Fatma Sumru Aytaç
Gönül Kurt
Kübra Aydoğan
Mustafa Kemal Sayılı
Seda Şer
Sıla Güven
Tuğçe Sarıdede
Yeliz Çalışkan